12 Aralık 2005

Mantarli tavuk sote & Domatesli Makarna...

Aslinda dun aksam hic yemek yapma modumda degildim. Isler yogun bu siralar ve baya stres yaratiyor haliyle. Bir de T annemin cumartesiden beri suregelen telefonunun kayit altina alinma olayi da had seviyeye ulasinca tabi insanin sinirleri pek dayanmiyor. Ozellikle benim sinirler daha bir gerilmeye musait midir nedir, dagiliyorum hemen. Allahtan sevgili esim uzun suredir bekledigimiz mutlu bir haber verdi de, beni daha fazla sinir olmaktan kurtardi. Resmen kendimi isyerinden disari attim. Inanilmaz derecede bunalmistim.
Ee boyle olunca lay lay lom, bugun ne pisirsem acaba modundan cok, pratik biseyler hazirlayip miskin miskin oturma moduna giriyor insan. Gecen haftadan kalan mantarlari degerlendireyim dedim ben de. Bu arada cumartesi gunu S annem bana bir mikrodalga firin aldi. Onceden yapacagim yemegi bir onceki aksamdan tasarlayip sabah buzluktan birsey cikarip cikarmamam gerektigini dusunmek zorunda kaliyordum. Artik hic kasmiyorum. Aninda buzu cozuyor mikrodalga. Tavuk gogsu vardi buzlukta iki parca ondan cikardim. Sogan, yesil biber,tavuk ve mantarla guzel bir sote yaptim. Aslinda en son domates eklemeyi dusunuyordum hatta rondodan gecirmistim bile ama sonradan soya sosu koymak geldi aklima. Hindi biftekle ve pilavla hep kullanirim zaten soya sosunu ama tavukla ilk defa denedim. Gercekten harika oldu.




Ee domatesler oylece rondoda kalinca, yuregim el vermedi ve onlari makarnayla bulusturdum. Bu arada ben domatesli makarnayi cektirme usuluyle yapiyorum. Yani makaranayi haslamadan kendi suyuyla pisiriyorum pilav gibi. ama hep pastavilla marka makarnayla yaptim. Bir kere esimin ablasinda kartal markayla denedim olmadi. Ya da ben pastavillanin tadina artik cok alistigim icin bana oyle geldi. Neyse iste, biraz zettinyagiyla beraber rondodan gecirdigim domatesleri olduruyorum, eger domateslerin rengi kirmizi degilse biraz salca da ekliyorum. Domatesler guzelce pisince icine 5,5 bardak kaynar su (bir paket icin) koyuyorum. Ocak cok harli olmamali ama. Aksi halde su cok cabuk bitiyor ve su eklemek durumunda kaliyorum. Mesela dun aksam yarim paket makarnaya 3 bardaga yakin su koydum. Altini sondururken biraz suluydu makarna. Ama demlenme asamasinda su azaliyor ve cok daha lezzetli oluyor.

08 Aralık 2005

Pizza...

Yillardir hep hayalinin kurdugum ancak bir turlu yapmaya firsat bulamadigim pizzayi nihayet dun yaptim. Daha once hic hamur mayalamadigim icin ve ayrica bundan sonrakilerde de pratik bir alt yapi olusturmak icin hamuru bostanlidaki en guzel ekmek firini gourmet'den aldim. Cunku hamurdan hamura da fark oluyor. Karafirin ekmginin hamuru daha bir yogun ve guzel oluyor. Hamuru aldim almasina da sonradan aklima pizzayi pisirebilecegim bir tepsim olmadigi geldi. Firin tepsim bir tane hamur icin cok buyuk ve dikdortgen, firinim ise yuvarlak borcam icin cok kucuktu. Caresizlik aninda aklima gecenlerde pandispanya icin aldigim tefal tepsi geldi. Once icini biraz yaglayip unladim. Sonra kucuk bir kasede salca, ketcap, kekik ve suyla sos yaptim. Hamuru tepsinin formuna sokmak icin biraz ugrastim tabi. Basta hamur hemen eski seklini aliyordu ,biraz ugrastiktan sonra ince bir hamur formu yaratmayi basardim. Uzerine hazirladigim sosu guzelce yaydim. Sosun uzerine her tarafini kaplayacak sekilde rendelenmis eritme peyniri doktum. Onun uzerine sosisleri yerlestirdim. En ustune parca parca tereyagi koydum kurmasin diye. Jambonlari ve misirlari da pismesine yakin koymaya karar verdim. Bu sekilde firina verdim.

Pistikten sonrada alltaki sekil a'da goruldugu gibi afiyetle yedik. Bir dahaki sefere gecenlerde bir pizza restorannida yiyip cok begendigimiz pastirmali kasarli pizzayi denemek istiyorum. Kulaga itici gelse de tadi inanilmaz. Restoran en son gidisimizde yandaki masa bizim nasil istahla yedigimizi gorunce ben de aynisindan istiyorum demisti :)

07 Aralık 2005

Elveda Bodrum ve kuzucuklar...

Ve bodrum deyince aklima gelen ilk uc seyden biri olmayi basaran, yaklasik bir aydir her hafta, hatta haftada iki kez soframizda bas koseyi almayi haketmis olan (bir de bunu onlara sormak lazim tabi), barbun baliklari dun buzluktan midemize dogru son yolcuklarina esimle beraber duzenledigimiz veda toreniyle ciktilar. Geride gozuyasli lidaki, ahtapot ve kalamar (aslinda subye de, oyle yazarsam yanlis anlamalar olur diye tedbir almakta fayda var) kardesleriniz bizimle beraber olmaya devam edeceklerse de, sizin yeriniz hep baskaydi. Elvada kuzucuklar...
Bakin asagida son parti nasilda melul melul yatiyorlardi onlari son gorusumde. Su'cum ozellikleri ahtapotlari ugurlamadan once gelsen hic fena olmaz yani. Ozlemisler seni yavrucaklar. Hele bi tanesinin dedesini istiklalde bir yerde mi yemissin ne. Gelsin onunla gorulecek bir hesabim var gibi biseyler geveliyodu ama anlamadim.


Giden gitsin kalan diger baliklar bizimdir lafini unutmamak lazim. Tabi bir de denizden babam cikca yerim lafini, ki ben bunun yerine denizden annem ciksa yerimi tercih ediyorum. Cunku kendileri bir sefer yenmekle kalmayip, aylarca buzlukta yenmek uzere saklanmaya musait bir yapidalar.

Akibeti belli olmayan brokolileri corba formatina sokmayi basardim nihayet. Soyle soyliyeyim, bir iskembe, bir kelle paca etkisi yaratmiyor haliyle. Hatta esim tarhana etkisi bile yaratmadigini soyledi. Ama icinde brokolinin haslama suyu, tavuksuyu ve sut olunca, tabi bir de brokoliler superotesi bir vitamin deposunun yutmus oluyorsunuz. Bu seferlik icine baharat, sarimsak, ya da limon gibi ilaveler yapmadim. Ilk defa ictim nihayetinde. Ama bir daha sefere biraz cesni katmakta fayda olabilir. Bu arada S annem brokoliye bruklin der. Hatta annelerin ortaklasa yanlis soyledikleri tonlarca kelime vardir mutlaka. Mesela iki annem de bugdaya buyday diyor :))

Bir onceki yapmis oldugum supangileleri ancak dun aksam yiyebildik. Yaninda canim biskuvi isteyince boyle egzantirik bir tablo cikti ortaya. Hindistan cevizi olayini nedense hep abartirim. Seviyorum galiba.

06 Aralık 2005

Yetinmeyi bilir misin ?

Yetinmeyi bilir misin? Sana verdigi kadariyla hayatin...
Gercekten elimizdekilerle yetinmeyi bilmek ne kadar onemli. Daha fazlasi daha guzeli icin elbette calismali insan ama umutsuzluga kapilmadan, elindekilerin degerini bilerek.
Tam yazmaya baslamisken Playlist'te Isin Karaca denk gelince boyle oldu iste. Hemen kissadan hisse olayina girdim sabah sabah.

Dun aksam eve gitmeden once yapmam gereken ufak bir is vardi. Jumbodan T annemin yaklasik bir sene kadar once aldigi caydanligi iki hafta once bize yemege geldiklerinde ilk defa kullanma girisiminde bulundum. Girisim diyorum, cunku henuz cay demlenmeden, alt kismi inanilmaz sekilde su akitmaya basladi. Tabi hemen baska bir caydanliga aktardik cayi ama sinirimiz bozuldu tabi. Ertesi gun hemen aldiklari ceyiz magazasina goturmusler. Adam tamir ettirelim gibi laflar edince cileden cikmislar tabi. Sirf marka diye dunyanin parasini verelim, ilk kullanimda ortaya cikan hatayi tamirle duzeltsinler. Tabi bizimkiler kabul etmeyip, yenisini istemisler. Iste dun caydanlik gelmis ben de onu almaya gittim. Ilk isim orada icine su doldurup kontrol ettirmek oldu.

Eve gider gitmez mantalari saplari koparip iclerine rondodan gecirdigim eritme peynir, sarimsak ve biraz da maydanoz karisimini doldumak oldu. Yagli kagit serdigim tepsiye mantarlari siraladim. Gecen hafta pazardan iki saat ugrasarak sectigim mantarlar jumbo sinifinda olduklari icin toplam 8 tane mantar kullandim. Bir kilo almistim nerdeyse yarisi kaldi. Artik onlari bir ara kucuk guvec kaplarinda sote sekline firina veririm. Mantarlari firinda koyup, onceki aksam haslamis oldugum patatesleri soymaya basladim. Baya sIkIcI bir is haslanmis patates soymak. Onlari ezme aletiyle ezdikten sonra, icine biraz tuz ve kirmizi pul biber, biraz da sarimsak tozu ekleyerek karistirdim. Hatice'nin gul boregi tarifini patatesli olarak uyguladim.Onlari da tepsiye dizip firina surmeye hazir halde beklettim. Fotografini cekmeyi unuttum ama. Bu arada bu aksam vakit bulursam yapmayi planladigim, vakit bulamazsam salatasini yapacagim, brokolileri duduklude hasladim. Pisirme esnasinda duduklu acayip sesler cikarmaya baslayinca hemen altini sondurdum. Kapagini da acmadim. Insallah pismistir. Bunu da halledince, dun bahsettigim Hatice'nin mozaik pastasinin krema tarifinden supangileyi yapmaya koyuldum. Toplam bes kase cikti. Bu esnada esim hazretleri geldiler. Hemen corbayi ve pilavi isitip sofraya oturduk.
Yagmur zamani esliginde yemegimizi yedik. Yemek hazirlama ve sofra kurma asamasi iyi de, yemegi yedikten sonra insanin uzerine coken agirliktan sonra baska bir is yapmak istemiyor cani. Buna kesinlikle bir formul bulmak lazim. Kesin. Bir de sevgili esim starda bilmemneyin maci var diyince butun moralim bozuldu. Nefret ediyorum futboldan.




















Bugunse menude bodrumdan aldigimiz 4 kilo barbunun son partisi ve marul salata var. Zira brokolinin akibeti henuz belli degil:)

Bu arada Su Cilgin Turkler kitabini okuyorum bu siralar. Inanilmaz guzel bir kitap. Keske lise yillarinda okuma firsatim olsaydi diye az ic gecirmedim. Ayrica Yunanli bir sevgili bulup evlenen Tugce Kazaz'a da az kufur etmedim. Gaza geldim ben yine...

Sendromsuz Pazartesi

Walla ne yalan soyliyeyim gune sendromsuz mendromsuz gayet guzel basladim. Isler bu siralar baya yogun ve ben de bircok insan gibi yogunluktan acayip zevk aliyorum. Bazen lavoboya gidecek vaktim bile olmuyor ki ben bundan bile sikayet etmiyorum. Ne yaptigimi bile anlamadan saat 4,5 oluverdi zaten. Servisime bindim evime gittim. Her gun eve giderken minik alisveris merkezlerinden birine ugrayip ufak tefek seyler almak hosuma gidiyor. Kendimi daha bir ev hanimi moduna sokmak mi istiyorum ne. Tabi esime sorsaniz bunu sadece alisverisoklikligin butcemize yansimasi olarak adlandiracaktir :)Dun aldigimiz butun tavugu duduklude haslamistim zaten. Tavuk hazir olunca corba da pilav da bes dakikada yapiliyor. Aslinda onceden, yani evlenmeden once, butun tavuga pek hos gozle bakmazdim. Hep kemiksiz kalca ya da pirzola tercih ederdim. Ama corba ve pilav icin ozellikle kanat ve boyun kisimlari yagli oldugundan cok guzel bir su birakiyor. Mesela ben tavugu aldigimda 2 butunu cikarip buzluga koydum, hepsi bize fazla geliyor cunku. Geri kalanini duduklude haslayip, tum etleri parca pincik ettim. Birazini corbaya kullandim. Geri kalanini da tarif defterinde sevgili gonul 30'un tarifi olan lahmacunlari yaptiktan sonra kalan yine parca pincik yufka kirintilariyla beraber kullandim. Yufka parcalarini kucuk firin tepsisine koydum. Uzeri pembelesene kadar firinda izgara konumunda tuttum. Pembelesince, pilav icin tekrar kaynatmak zorunda kaldigim tavuk suyundan kepceyle uzerine gezdirdim. Sonra tavuk etlerini uzerine yerlestirdim. Uzerine de sarimsakli yogurt doktum. Elimdeki malzemlerle guzel bir yemek cikti ortaya. Bu yemek ortaya cikinca yaptigim pilavi da bugun yemek uzere dolaba kaldirdim. Corbadan da kaldi. Bir de yanina pazardan ozene bezene secerek aldigim buyukce mantarlari firinda kasar peyniriyle kizarttim mi, bugunu de guzel bir menuyle kapatmis oluruz. Esim tatli ne var dediginde, egu bugu seklinde lafi gecistirerek ve arkasindan caktirmadan meyve servisi yaparak konuyu kapattim. Bugun haticenin mozaik pastasinin kremasini supangile olarak yapmayi dusunuyorum. Inanilmaz guzel bir krema olmustu. Bir de yarin isyerimize goturmek icin patatesli borek yapicam. Nasil olsa yemekler hazir sayilir. Ben de bunlarla ugrasirim. Patatesleri de aksamdan hasladim. O da kolay olacak.



Bu arada dun corbanin fotografini cektim cekmesine de, makinayi yanima lamayi unutmusum. Hatta makinayi sabah gordum ama bana hicbir sey ifade etmedi nedense :)) Onun icin daha once yapmis oldugum tarhana corbasinin ve karisik salatanin fotograflarini ekliyorum. Yarin daha guzel fotograflar gelecek ona gore.

04 Aralık 2005

Geri Donus...


tamam evlendim, balayina gittik ama, tum bunlar blogumu bu kadar ara vermem icin mazaret olamaz dimi. Su'cum senide cok ihmal ettim bu arada :((

Aslina bakarsaniz, hem is hem ev kadini olmanin getirdigi dayanilmaz hafifligini (yoksa agirli mi desem:) yasiyorum. Annem ve tanidim bilimum kadinlar hatta en cok da calismayanlar, surekli evislerinden yakinirlardi. Ben de "amaan nolacak ki, alt tarafi iki bulasik, camasir, hem yapmayinca tepenize cikacak biri mi var" derdim. Ama oyle degilmis tabi, hem altin kalkilmasi zor bir is, hem de niye sunu yapmadin diyen biri mutlaka oluyor, hatta surekli ev islerinden zerre kadar anlamadigini soyleyen sevgili kocam bile, "karnabahari neden buzdolabina koymadin" seklinde ufak capli fircalar atabiliyor. Ama her seye ragmen, su yasina kadar ev islerinden nasibini almamis bir olarak, iyi is cikardigimi dusunuyorum. Oyle evde surekli haril haril temizlik yapan bir tip degilim tabiki de, ama en azindan yemeklerimi, bulasik ve camasirlari ihmal etmiyorum. Utu mevzusu biraz can sIkIcI tabi. Onu da pasa gonlum ne zaman isterse o zaman yapiyorum. Mesela suanda camasirlikta gecen haftadan beri utulenmeyi bekleyen nir adet nevresim takimi ve bir suru ivir zivir var. Napayim, haftasonu canim is yapmak istemedi.

Bu arada gecen cumartesi eve ilk yemekli misafirlerim geldi. Benim ve esimin ailesi. Toplam sekiz kisilikti. Yemek takiminin 6 sandalyesi oldugunu son anda farkedince hemen mutfaktaki takimin 2 sandalyesini ekledik. Allahtan renkleri uyumlu da oyle goruntu kirliligi yaratmadi. Gerci yaptigim o leziz yemekler soz konusu olunca ortada zaten goruntu kirliligi falan olmazdi ya neyse, sevmem kendimi ovmeyi :)) Aslinda pazar gunu davet etmeyi dusundum, hatta ettim de. Hani cumartesi yarim gun calisiyorum, pazar daha rahat yaparim islerimi diye. Esimin ailesinin pazar gunu misafirleri oldugunu ogrenince, cok zor bir karar vererek cumartesiye aldik yemegi. Benim gibi acemi bir asci icin zor bir is yemekli davet vermek. Corbasi, zeytinyaglisi, ana yemegi, pilavi, salatasi, tatlisi. Allahtan menuyu iki gun onceden tasarladigim icin, cuma aksamindan pandispanyayi yaptim pasta icin. Haticenin muzlu rulo pastasindaki tariften sasarak baska bir tarifi deneme macerasina girince pasta kekim husranla sonuclandi. Cok sert oldu, bir de putur putur. Bende bolca sutle islatarak olayi ortbas etmeye calistim ama, simdiye kadar onlarca kere pastami yemis olan sevgili esim "yemedi" bu kandirmacayi. Pastadan da fazla yedigi soylenemez:)) Neyse, sagolsunlar annemler, yoo gayet guzel olmus diyerek beni teselli ettiler. Neyse, cumartesi gunu isten geldigimde saat oglen 2 olmustu. Tasarladigim menu, tarhana corbasi (pazar gunu gelselerdi mercimek olacakti), zeytinyagli barbunya, firinda kofte, pilav, havuclu turplu marullu salata, haydari, rus salatasi, brokoli salatasi. Eve ayagimi atar atmaz elektrikler kesildi :( Neyse hemen mutfagin jaluzilerini actim. Ilk isim kofteyi yogurup, sekil verip buzdolabina atmak olacakti. Kofte buzdolabinda biraz beklerse daha guzel oluyormus. Ben elektrigi unutup bir guzel rondomu cikardim, icine soganlari koydum, calistirmaya calisiyorum. Allah allah neden derken, dank etti tabi. Ee alismamisim elde sogan dogramaya, bir saat sogan dogramak ve kofteyi yogurmakla gecti. Bu esnada, barbunyalari da siyah suyu ciksin diye 15-20 dakika hasladim. Neyse kofteler bitti, barbunya da haslandi. Barbunya icin domates gerekli ya, ben yine almisim elime rondoyu, hayret bisey yani. Oldum olasi elektrik kesintisi 5 dakikada bir unutan bir sahsiyetim. Unutup ardarda yuz kere televizyonu ya da muziksetini acmaya calistigimi hatirlarim. Domatesleri de elde dogradiktan sonra, barbunyayi koydum tencere, kendi kendine pismeye biraktim.Bu arada brokolileri hasladim. Ve haydariyi yaptim. Haydarinin tarifini 2-3 ay kadar once tarif defterinden almistim. Yiyen herkes bayiliyor. Tavsiye ediyorum.
Derken, pilavi islattim ve hazir aldigim rus salatasinin icine biraz yogurt ekledim. Mayonezi az koymuslar, ben de hafif olsun diye yogurt takviyesi yapayim dedim. Guzel oldu. Bu arada hava iyice karardigindan esimden iki uc tane tealight getirmesini rica ettim. Ben boyle tealight isiginda elde havuclari zar buyuklugunde dogramaya calisan bir tiptim tabi. Misafirlerim gelmeden 2 saat kadar once geldi allahtan elektrikler, iyi geldi, cunku daha evi silip supurmem gerekti. Onu da el supurgesiyle yapamazdim dimi. Geriye bir tek salatayi ve pilavi birakarak temizlik olayina girdim. Insan cok yorulmusken ve hala is yapmaya devam ederken, etrafinda oturan birini gorunce sinirlerinin bozuldugunu o aksam ogrendim. Esime turlu giciklik yaptim, ayaginin uzerinde elekrikli supurgeyi falan gecirdim. Bir canavara donustum resmen o anda. Ama sabahtan beri ayaktaydim ve daha kac saat ayakta olacaktim. Cok yorulmustum. Temizlik isi de bitince hemen uzerimi degistirdim ki 5 dakika sonra esimin anne ve babasi geldi. Annem (ben esimin annesine de anne diyoru, sadece ona seslenirken degil, ondan bahsederken de, burda nasil bir cozum bulsam da farki belli etsem, esimin annesine "T annem" kendi anneme "S annem" diyecegim bundan boyle) salata konusunda bana yardim etti allahtan. Ben de pilavi koydum hemen. S annemler feribotu kacirdiklarinda bir sonraki geleceklerini haber verdiler. Sofrayi zaten temizlikten once bir ara hazirlamistim. Hakkini yemeyeyim, sevgili esimde ortalikta butun yayintilari topladi. Ben isten gelmeden butun copleri bosaltmis. Yatagimizi duzeltmis. Adamcagiz bana elinden geleninin fazlani yapti walla, ben yine de trip yaptim o gun.

Bizimkiler geldiginde her sey hazirdi. Hemen sofraya gecildi. Ben ovgulerden ne yedigimi anlamadim walla. Hele S annem butun hayatim boyunca mutfakta yemek yapmakla ilgili (pasta ve kek haric tabi) en ufak bir istek ve alaka gostermedigimden hep tereddut icindeymis, ac kalirlar mi diye. Ici rahat etti kadincagizin. Yemekten sonra bizim dugun dvdsini seyrettik. Hem cok duygulandik hem cok gulduk. En cok ben oynamisim :)) Gercekten cok eglendim. Hatta simdiye kadar en cok eglendigim dugundu. Dugun istemeyene bak, nasilda oynadi diyenler olmustur heralde.

Bunda sonra yemeklerimin fotograflarini cekmeye basliyorum. Acemi oldugumdan hep sagolsun haticenin tariflerini denemekle mesgulum. Oyle kendime ozgu, burda gururla tarifini verebilecegim bir yemek gelistiririm insallah.

Ilk olarak gecenlerde barbun baliginin yaninda yaptigim salatanin fotografini ekliyorum. Ben buna deniz yildizi salatasi dedim. Havuc+turp+marul+domates ve salatalik tursusundan ibaret.



Bu arada bugun menude, tavuk suyu corba, pilav ve yanina ne yapsam diye dusunup hala karar veremedigim bisey var. Yarin fotograflarini eklerim cekmeyi unutmazsam.

Sevgiler..

14 Ekim 2005

Ben sana mecburum...

ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzğar saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.

Atilla Ilhan

08 Ekim 2005

İlk Yemekler...

Uzun zaman oldu yazmayali. Ama onceki postta gorunen esyalari duzenli bir sekilde evime yerlestirmek hic de kolay olmadi. Sadece mutfak esyalari 2 gunumuzu aldi. Dusunun artik. Yok yok. 3 tane pasabahce dukkani, bir tane jumbo corner, bir tane tefal magazasi acabilirim sanirim. Neyse her sey tek tek yikandiktan sonra yerlestirme islemi basladi. Nisanlimin annesi ve annem arasindaki "onu suraya koy, yok onu buraya koy" seklindeki kucuk ihtilaflardan orta yolu bularak kazasiz belasiz kurtuldum allahtan. Eee tabi mutfak esyalari olunca, yemek yapmamak icin bir neden de kalmadi. Butun hafta boyunca evde yemek yaptim. Isin kotu tarafi yemeklik malzeme olmadigi icin, her is cikisinda yaklasik bir saatimi alisveriste gecirmek oldu.
Ilk yemegim firinda cipura ve salataydi. Tam baliklari bir guzel tuzlayip yagladiktan sonra firina atacaktim ki, firinin kapagini actigimda tepsilerin nisanlimin annesinde oldugunu hatirladim. Eyvah napicam ben simdi derken hemen aklima borcamlar geldi. Kare olanlarinin en buyugu tam bana goreydi. Eee iki kisiye uc tane balik alinca boyle oluyor. Neyse baliklarimi attim firina. Basladim hemen salatayi yapmaya. Ki o gun henuz buzdolabini calistirmadigimiz icin butun salatalik malzemeleri bir kere kullanimlik almak zorunda kaldim. Alisveris merkezindeki kiz tarttigi 10 parca malzemenin yarim kilo bile gelmedigi gorunce yuzunde garip bir ifade belirdi ama napalim canim iki kisiyiz ve buzdolabimiz calismiyor. Buna ragmen bir suru malzemeyi cope attik. Guzel guzel tabaklarimi cikardim. Bir yenilik yaparak salatayi buyuk bir kase yerine, daha kucuk iki kaseye koydum. Kisiye ozel oldu. Masada da cok hos bir goruntu yaratti. Salatami, klasik domates, salatalik, roka, maydanozun yaninda, kirmizi biber, kornison ve ton baligiyla susledim. Aldigim kornisonlarin hafif erimis olmalrini saymazsak gayet lezizdi salata.
Baliklari da bir tarafi kizarinca diger tarafini cevireyim kizarsin diyerek alt ust ettim ve butun derileri parcalandi. Tadi cok guzeldi ama goruntu ihhh ihhh. Bir daha ki sefere baliklari cevirmemeye kara verdim ki bunu da dun aksam uyguladim. Mukemmel oldular. Balik restoranlarindaki gibi walla. Neyse o gun guzelce baligimizi yedik. Tabi arkasi gelmeyecegini dusunerek makineye de atamadim bulasiklari. Pasa pasa elimde yikadim her seyi. Sevgili nisanlim da beni sohbetiyle yalniz birakmayak keyif almami sagladi.

İkinci yemegimi ramazanin birinci gunu yaptim. Tabiki referansim sevgili haticenin portakal agaci oldu. Menude yayla corbasi, misket kofte ve icli pilav vardi. Ben iki kisi oldugumuz icin 250 gr kiymayla yaptim kofteleri. Daha dogrusu adamdan 250 gr kiyma istemeye utanarak, 500 gr aldim. Yarisini buzluga attim. Dolabimiz calismaya basladi ya. Nim'et'lerinden faydalanmak lazim. Menuye sirketteyken karar verdigim icin, bayat ekmegi nerden bulacagimi dusunmeye basladim. Derken bizim cayci kadincagiza sordum dunden kalan ekmek var mi diye. Var ama cok bayat degil dedi. Napayim mecburen aldim. Kiyma, sogan rendesi, bayat ekmek, kimyon, karabiber, tuz, sarmisakli cesniyi guzelce yogurduktan sonra. Kucuk kucuk toplar yaparak bir tabaga dizdim. Sonra yarim saatligine buzdolabinda dinlendirdim. Bu esnada corbami yapmaya koyuldum. Hatice'nin yazdigi tum malzemeleri aynen kullandim. Sadece 2 bardak yogurt fazla gibi geldi. Onun yerine 1,5 bardak kullandim. Sonuc mukemmel oldu. Yayla corbasi yapabildigime inanamadim. Hep zor bir corba gibi gelirdi bana nedense. Ic pilavi da knorr'un pilav harciyla yaptim. Ama bir daha ki sefere malzemelerini kendim alarak yapmaya karar verdim.
Tabi corba baya fazla oldugu icin tencereyi buzdolabina koydum ertesi gun yemek icin. Ertesi gun- salon mobilyalarinin gelecegi gun- nisanlimin annesiyle babasini iftara davet ettim. Corbam da vardi. Yanina biseyler yaparim fistik gibi olur diye dusundum. Bir adet tavuk gogsu aldim. Onu sogan,domates ve biberle sote yaptim. Yanina sade pilav yaptim. Ben pirinci islatarak yapiyorum pilavi. Guzel oluyor. Yalniz pirincin kalitesi en onemli unsur. Mesela gittigim alisveris merkezinde yedigun mu yenigun mu oyle bir marka pirinc vardi, onu almak zorunda kaldim. Fena olmadi. Ama benim favorim gokbayrak. Izmirde tansaslarda satiliyor. Tek kelimeyle mukemmel oluyor. Digerlerine gore biraz pahali ama inanin deger. Gozum kapali tavsiye ediyorum herkese. Neyse, misafirlerim geldi. O sirada ben salata yapmakla mesguldum. Hemen corbalari ikram ettim. Bayildilar. Babam ikinci tabagi isteyince gercekten begendiklerini anladim. Ama guzel oldu napayim. Simarigim simarik. Sonrasinda da pilav esliginde tavuk soteyi sundum. Yaninda da buz gibi camlica gazoz. Cok seviyorum bu gazozu. Gelirken sicacik ramazan pidesi getirmisler. Karafirin hem de. Nasil guzeldi. Hala kokusu burnumda. Afiyetle yedik her seyi. Bu arada yemege oturmadan bir de kek cirptim. Ilk postumda bahsettigim, tarifini verecegim dedigim ama hala vermedigim islak kekim. Soz pazartesi yazicam tarifini. Neyse, nisanlim da bir onceki aksam "ben gullaci cok severim" lafim uzerine, guzel bir gullac tatlisi getirmis. Yemekten sonra cay esliginde kek ve gullaclarimiz yedik. Bu arada mobilyacilarla tartistik. Mobilyalari gece 11,30 da getirdiler. Hem de eksik olarak. Biz de onlar gelene kadar yedik durduk. Bir hafta da bir kilo almisim.
Evlilik gercekten yariyor mu ne :)

19 Eylül 2005

Hazirliklar-2...















Sendromlar, sIkIntIlar, bahsediyorum iyi hos da, ben evleniyorum dedim kendi kendime. Bunalim takilmanin zamani degil. Daha bir manik olmam gerek diyerek soylee bir silkindim. Hem de cumartesi cumartesi. Yatak odasi takimi ve beyaz esyalar geliyor ya sendrom mu kalir ben de. Lay lay lom havalardaydim. Saat yarimi zor ettim. Zaten , ismarladigimiz yuksek sifoniyer, yukseklikle kalmayaip bir o kadar da genis cikinca, sayin nisanlim hazretleri sasirmis neyi nereye koyacagini. Tabi bir de bana sormak istemis sonradan basi agrimasin diye. Kadin milletiyiz, cingar cikaririz walla.
Neyse once temizik faslindan baslayalim. Oncelikle Persembe gunu bizim temizlik timi (annem, yengem ve 2 komsu) eve birakildi. Kahvaltiliklarini alip caylarini civardaki bir cay ocagina siparis ettikten sonra - zira eve henuz caydanlik gelmemisti- ben ise gittim "hadi size iyi gunleerrrr" diyerek. Onceki kiracinin pisliginden bahsetmek istemiyorum, ancak sunu soyleyebilirim, evin temizligine katkida bulunan herkesten iyi kufur yemistir. Aman allahim o ne pasaklilik demiyecegim- soz vermistim bahsetmeyecegime-. 2 oda hali kapli. Ama lekelerden halinin desenini secmek pirincin tasinin ayiklamaktan daha zor. Bizimkiler ikili gruplara ayrilip birinci grup (annem+yengem) hali temizleme isine, diger grup ise camlar ve kalorifer peteklerini temizleme isine girismisler. Ogle arasi naptilar acaba diye merakimdan yarim saatligine atlayip eve gittim. Acikcasi sabah onlari eve biraktigimda icimden "amaan nolacak canim, onlar benim yerime calissalar da ben evi temizlesem, ne var ki sanki temizlikte, benim isim daha zor, beynim yoruluyor" diye gecirmistim. Ama oglen eve gittigimde acidim kadincagizlara. Halidaki lekeler cikmamis oncelikle. Kac kere yikamislar makineyle, nafile. Benim de moralim bozulmustu tabi lekeleri yerli yerinde gorunce. Tekrar isime dondum. Tabi mesai bitimine kadar icim icimi yedi. Nasil oldu, naptilar diye. Insanin kendi evi olunca daha degisik duygular besliyor - ki ben temizlige karsi herhangi bir sempatisi olmayan bir insanken bile boyle hissedebildiysem-. Aksam uzeri gittim eve. Oluyorlar yorgunluktan. Ev baya adam olmus. En azindan igrenc badana kokusu gitmis evden. Nasil guzel kokuyor. bi sevindim, bi sevindim. Tesekkur ettim hepsine. Ellerine saglik. Bu arada nisanlim annesi de sagolsun ogle yemeginde onlara guzel bir ziyafet cekmis. Caydanlik getirmis cay yapmislar. Bu arada aspiratoru ve mutfak dolaplarindaki yaglari temizleme isini anneler ustlenmis. Nasil yag nasil yag. Kiraci her gun kizartma yapmis sanirim. Bu kadar da olmaz yani.

Banyo kalmisti sadece. Simdi tekrar cumartesi gunune donuyoruz. Ben isten cikip eve vardigimda - ki yolda telefonla aranip kir-coz, yag-coz gibi seyler siparis edildi- hummali bir calisma vardi evde. Anneler banyoya kapatmislar kendilerini fayanslarda tek bir kuru nokta kalmayana kadar kopuk yapmislar her yeri. Cikin artik bogulacaksiniz derken bunun bir gun sonra kendi basima gelecegini nerden bilebilirdim.
Nisanlim da yatak odasini kuran cocuklarla ilgileniyordu o sirada. Onu suraya mi koysak, bunun burasi cizilmis, yatak yamuk mu oldu ne derken bir bakmisiz yatak odasi kurulmus. O saatlerde beyaz esyacilarin da gelmesi lazimdi. Biraz gec kaldilar. Bu esnada annemler fazla yorulmus olacaklar ki, yatak odasinin dolaplarini bana sildirttiler. Normalde kendiliklerinden boyle bir sey teklif etmeleri imkansizdir, hatta ben yapayim dedigimde bile yok yok biz yapariz derler. Ben dolaplar silerken, nisanlim, annesi, babasi, benim annem nedense saskinlikla beni seyrediyorlardi. Annemin gozleri yasarmis bile olabilir. Cok buyutulecek bir sey degil aslinda. Tamam simdiye kadar ev isleriyle alakam olmadi, cunku yapmak zorunda kalmadim. Ama mecburen kaldigim anda her isi en iyi sekilde yapabilecegime inaniyorum. Balerina ciftir benim adim, her yeri siler parlatirimmmm..

Sonra, beyaz esya servisi geldi. Makinalari zaten onceden getirip birakmislar. Is tabi serviste bitiyor. Utanmasam cocugun soylediklerini not alacaktim. Napayim hayatimda hic kullanmadim camasir makinasi. Insallah unutmamisimdir. Su an bile tedirginim aslinda :) Onyikamasizda sadece sola mi deterjan koyuluyordu, yoksa saga mi ? Neyse canim, kullanma kilavuzu denen bisey var dimi ya.

Cumartesi gununu de bu sekilde atlattiktan sonra geldik pazar gunune. Dedim size, pazartesi sendromunun ilaci pazar gunu calismak. Bakin ne sendrom var ne bisey. Gayet neseliyim, mutluyum. Pazar gunu eve goturecegimiz esyalari arabaya yukledikten sonra annem, nisanlimin annesi ve ben evin yolunu tuttuk- yolda verdigimiz fireden bahsetmemeyi tercih ediyorum-. Cogu mutfak esyasiydi. Onlar balkonu temizlerken - oyle basit bie yikama degil tabii, duvarlari domestosla silmekten bahsediyorum- ben de tupperlarimi ve bilimum tabak canaklarimi yikayip kurulayip yerlerine yerlestirdim. Mutfagim yavas yavas sekilleniyor, yasasin. Bu arada sular kesildi ve mecburi bir cay ve kuru pasta molasi vermek zorunda kaldik. Suyun sesini duyar duymaz isin en zor kismini yapmaya basladik. Mutfak ve antrenin taslari arasindaki kirleri fircalama. Allah icin annemler bastan beni ikna etmeye calisti, sen yapma kizim biz yapariz, yarin ise gideceksin. Ama ben kizginligin verdigi hirsla aldim elime fircayi domestos senin cillitbang benim basladim hepsini sIkmaya. Baslarda iyiydi. Temizlendigini gordukce daha bir sevk geliyordu bana. Daha cok ilac dokmeye basladim. Ki bunlarin birbiriyle karistirilmamasi gerektigini okumustum daha once. Insanin gozu donuyor o pisligi gorunce. Bir sure sonra midem bulanmaya basladi tabi. Elimi agzima goturuyorum ama daha cok midem bulaniyor. Annem her ihtimale karsi almislar ellerine bir kova, ben "oggghh"yaptikca kovayi agzima tutuyorlar. Tuttuklari kovanin biraz once ilacladigimiz ve benim ellerimden beter kokan kova oldugunun farkinda degillerdi . Ben daha da kotulestim tabi. O sirada annesi nisanlimi aramis. O geldi hemen yakindaki poliklinige goturdu beni. Serum taktilar. Bir saat yattim orada. Serumdan sonra kendime gelebildim. Siz siz olun temizlik maddelerinin birbiriyle karistirmayin. Hatta mumkunse temizlik isine fazla bulasmayin.
Bir de hazirlik asamasinin annemin simdiye kadar alip sakladigi ceyiz esyalarinin sevgili kardesimle paylasim kismi var ki, isin en zevkli kisimlarindan biri. Bunca sene odamizda bizden fazla yer tutan, en son 2 sene once ancak balkonda panjurdan kucuk bir oda insa edip icine yerlestirdigimiz sevgili ceyizimizi acmayi ve paylasmay ihep sabirsizlikla beklemistim ne yalan soyliyeyim. Bir cok seyi nisanlimin ailesi de ben de zevkime gore almis olsam da, icimde hep acaba annem neler saklamis bizim icin diye bir merak ve heyecan duygusu vardi. Ben bu paylasimi daha cok annemin nezaretinde kardesim yokken yapmayi tercih ettim aslinda :) Sadece 2 kere biraradayken kokileri actik. Ikisi de aile faciasiyla sonuclaniyordu:) Tabi ki saka bir yana, ilkinde cok guzel tahta sapli catal bicak takimi- ki nisanlim bir kere bu tarz seyleri sevdigini soylemisti - yuzunden bir cekisme yasadik. Ona baska seyler verip kandirarak ben galip ciktim. Dun aksam gerceklestirdigimiz ikinci raundada 6 kisilik bir yemek takimi yuzunden karsi karsiya geldik. Isin asli kadincagiz 2 tane degil de 3 tane aldigi icin, kimin daha fazla alacagi konusunda anlasamadik. Bir de ben ilk tercih ettigim takimi, sonradan daha guzelini gorunce ona vermeye kalktim, hatta verdim. Cildirdi tabi bizim bengusi. Suan annemin evi -resimde gordugunuz gibi -darmadagin. Babam bir ara eve geldi - paylasim islemi sirasinda kendisini komsunun esiyle oturmaya yollamistik kibarca- oturacak yer bulamadi kendine. Nisanlim bize geldikce bir kisim esyayi tasimistik zaten evimize. Simdi ceyizin buyuk kismi kaldi. Bir arac ayarlayip bir an once tasimak lazim esyalari. O kadar cok kirilacak esya var ki, korkuyorum birine emanet etmeye. Bizim fabrikanin kamyoneti var, onu ayarlamayi dusunuyorum. Sofor tanidik olunca daha bir nazimiz gecer. Bakalim nasil yapacagiz.
Evlenmenin hem stresli hem zevkli yanlari var. Ben bu siralar zevkini cikariyorum...

14 Eylül 2005

Can Sikintisi...




















Walla aradim taradim, can sikintimi tam olarak ifade edecek bir resim bulamadim. En guzeli kendi resmimi cekip koymak olacaktir ya neyse.. Sonra, bayan olmamakla beraber disa yansittigi sikinti anlaminda kendime yakin buldugum bir fotograf buldum. Takdir sizlerin. Can sikintisiyla ilgili kitap yazsam yazarim da teshis ve tedavi konusunda terzi kendi sokugunu dikemez misali pek yararli saptamalar yapacagim kanisinda degilim. Tek soyliyebilecegim, gunumuz insanina rahat batmakta ve teknoloji sayesinde eskiye nazaran epeyce artan bos vaktini (beyinsel olarak) degerlendirecek tatmin edici bir mesgale bulamamaktan bu tarz can sikintisi durumlari ortaya cikabilmektedir. Bazen gunluk olaylarla baglantili, bazen onlardan tamamen bagimsiz gelisebiliyor bu ruh hali. Nasil bedenimizi usutup soguk alginlig yasiyorsak, buna da ruhumuzun usutmesi diyebiliriz. Ama kesinlikle kafayi usutmekle karistirmamakta fayda var.
Zira, henuz akil hastasi ve ruh hastasi terimlerinin birbiriyle esanlamli kullanilmakla beraber, gercekten aralarinda fark var olup olmadigini merak etmekteyim. Ruh ve akil biribirinden ayri kavramlar. Hatta zihinsel zeka ve ruhsal zeka diye iki ayri zeka kavrami oldugunu da biliyorum. (bir de duygusal zeka var ama onu da karistirirsam isin icinden cikmakta zorlanacagim gibi geliyor) O zaman akil ve ruh sagligi da ayri dallar olmali. Neyse, insan sirf bunlari dusunerek bile kafayi yiyebilir.
Ancak maalesef, toplumumuzdaki onyargilardan oturu, psikoloji ya da psikiyatr'in "p"sini soylesek, deli yaftasi yapistiriliyor insanin uzerine. Halbuki, gercekten sogukalginligi gibi normal karsilanmasi gereken, insanlarin zaman zaman kendilerinin bile farkinda olmadan hastalanip iyilestikleri ruhsal cokuntu surecleri yasanabiliyor.

Yani, basit bir can sikintisi ancak bu kadar uzatilabilir diyorum ve kendime pes diyorum. Dolayisiyla susuyorum. Sustukca - yani yazmadikca - daha cok canimin sikildigini fark ediyorum tam da su anda.
Bugun nisanlim da dahil hicbir arkadasimdan - su forward edilen mailler haric - guzel bir mail almadigim icin canim sikiliyor olabilir mi?
Bugun ilgiye muhtac oldugum bir gun ve beni problemli musteriler haric kimse aramadi :(

12 Eylül 2005

"Cumartesi Sendromu"
















Pazartesi sendromundan sikayetci olanlara nacizane bir tavsiyem var: pazar gunu de calisin. Amaaan canim demeyin. Deneyin. Tarafimdan test edilip onaylanmistir. Gerci bu cozumu bulusum her ne kadar mecburiyetten pazar gunu calismama bagliysa da, ertesi gun hic bir zorlanma yasamadan isime adapte oldugumu farkettim. Bu hissin, pazar gunu calisma kavramindan basit bir polyannacilik yaklasimiyla iyi bir sey cikarma cabasi olup olmadigindan eminim degilim tabi. Simdiye kadar bir kere denedim. Bir daha denemeye cesaret eder miyim bilmiyorum, ya da denemeye zorlanirmiyim Tabi standart olarak "cumartesi-pazar" tatili olan arkadaslar maalesef bu tavsiyemden faydalanamiyorlar. Ama illaki denemek istiyorum derseniz, isiniz biraz daha zor olacak, cunku hem cumartesi hem pazar calismak zorunda kalacaksiniz. Deger mi tabiki de degmez. Varsin sendrom etkilesin sizi.
Sendrom dedigin nedir ki, iki sarki calarsin, guzel bir ogle yemegi yersin, arkadaslarindan gelen e-mailleri "su gibi" okursun, hatta cevaplarsin, bir de bloguna post atarsin, bir bakmissin saat 16:30 olmus. Ancak, biri cikar da "Oznur hanim ohh ne guzel erken cikiyorsunuz" derse, "kardesim ama ben cumartesi yarim gun calisiyorum, keske haftaici gec ciksam da ben de cumartesi calismasam" seklinde uzun bir cevap vermek yerine, biraz onlari kiskandirmak icin "ya evet devlet dairesi gibi burasi, dort bucukta paydos" diyerek bastirilmis "cumartesi sendromunu" aciga vurmamak gerekir. Aslinda evet, bende kesinlikle "cumartesi sendromu" var, kendime bu taniyi koymama katkida bulunan sayin post yazari kendime tum ictenligimle tesekkuru bir borc biliyorum. Insanin kendine borcu olabilir mi? Varsa faiz isler mi? Odenmezse ruh mahkemeye verilir mi? Ya da bedeni mi cezalandirmak gerekir? diyerek daha fazla civimadan yazima son veriyorum.

esenlikler efendim.

07 Eylül 2005

Hazirliklar...

Evlenmek zor is. Derlerdi inanmazdim. Ya da inanmamak isime gelirdi.
En onemli zorluk, evin ve torenin hazirlik asamasinda ciftlerin yasadigi gerginlik. Ha Su gibi (kendisi bloguma ilk comment yazan ve yazilarini ilgiyle takip ettigim hos insan) bir evlilik senaryom olsaydi, eminim bu bahsettigim gerginligin onda birini yasamazdim belki. Ama ailelerle ayni sehirde olunca, beklentiler artinca gerginlik kacinilmaz oluyor. Tabi ben onceki nasihatlari kulakardi ettigim icin, bir sure sonra surekli hale gelen tartismalarimizdan ciddi ciddi korkmaya baslamistim. Bir bakima evlilik adina yapilan tartismalar, bir sure sonra evlilik fikrini sorgulamaya itiyor insani ki, bu noktada durup toparlanmak lazim. Ben bunu, nikah toreni icin salon baktigimiz otelin resepsiyonundaki cocuk (artik bizim tartistigimizi anladi mi, yoksa kendiliginden iyilik olsun diye mi soyledi bilemiyorum ) "evlilik oncesi cok tartisirsiniz, bizde de oyle olmustu, ama evlenince hepsi unutuluyor" deyince idrak ettim. Plansizlik da insani tartismaya yoneltiyor, panige sokuyor cunku insani. İstedigin bir sey olmayinca, isler ters gidince, kolayina kacip en yakinindaki insani suclayip rahatlama yoluna gidiliyor sanki. Yeni evlenecek ciftlere tavsiyem, neyi isteyip neyi istemediginize mumkun oldugunca uzun sure once kesin karar verin. Etraftan, ozellikle ailelerden gelecek tavsiye hatta bazen zorlamalari tatli dille, kirici olmadan geri cevirin. Tabi eger sizin isteklerinize tersse. Nisanlimin tabiriyle, iki bilinmeyinli denklemken, aileler isin icine girince degiskenler cogaliyor ve iyice karmasik bir hal aliyor. Cozmek de her babayigidin harci olmuyor. Neyse biz simdilik butun problemlerimizi hallettik. Her sey yerli yerine oturmaya basladi. Esyalar alindi. Dugun tarihi ve yeri kesinlesti. (iki sene boyunca ikimizde hayatta dugun istemeyiz derken, ailelerin fendi bizi yendi walla) gelinlik damatlik derken, pek bisey kalmadi . Sansimiza hemen hemen hepsini ilk girdigimiz magazadan begenip aldik. Bu anlamda cok zaman kaybimiz olmadi. Hali, perdeler ve avizeler haric hersey tamam. En azindan siparisleri verildi ve ay sonunda gelecek. Bir de temizlik var tabi. İste bakin bu noktada aileler onem kazaniyor. Anneler ve bilimum arkadaslari haftaya karincalar gibi temizleyecekler evimizi. O yuzden onceki satirlardaki ailelere karsi kirici olmayalim tavsiyesinin uzerinden tekrar geciyorum:)
Nisanlimla bir gun, hatta annemlerden once, gidip bir yemek yiyelim diyoruz. Gerci evde yemek icin sadece mutfak masasi ve sandalye var. Ne tava ne tencere hatta tup bile yok henuz. Ama iki tane mum var. (cinfikirli ben hemen onu evin bir kosesine ilistirmistim ileride lazim olur belki diye) Romantik miyim neyim. Disaridan ismarlasak da baskalarindan once evimizde yemegi biz yemeliyiz dimi ama.
Neyse, hazirlik asamasinda zorluklar var ama asil is evlenecegin insana karar vermek, ileride pisman olmayacagindan emin olmak. Su gibi ben de (bu arada su gibisin, su gibisin sarkisi geliyor bak insanin aklina) iyi ki emreyle evlenmeye karar vermisim diyorum(gerci Su iyiki evlemisim diyordu ama neyse 11 kasimdan sonra insallah).

Hersey tamam. Geriye sadece gun saymak kaldi. Heyecanliyim...

23 Ağustos 2005

en sevdiğim tatlı: incir tatlısı


















Bu tatlıyı deneyene kadar en favori tatlım kabak tatlısıydı. İncir tatlısıyla tanışmam geçtiğimiz şubat aylarına dayanıyor. İstanbul kalamışta deniz kuvvetlerine ait bir restoran olan fener restoranda keşfettiğim inanılmaz lezzetli bir tatlı. Ayıp olur diye tarifini isteyememekle kalmayip, su ana kadar yapma girisiminde bile bulunamadim. Kuru incirlerin arasına ceviz koyup (ki bu izmirlilerin hiç de yabancı olmadığı, kış gecelerinin vazgeçilmez lezzetlerinden biridir) fırınlayıp üzerine hafif bir şerbet dökülerek yapıldığını tahmin ediyorum. İncir tatlısını dondurmayla kombin yapmamız, nişanlımın ısmarladığı dondurmadan canım çekipte (ki onun ısmarladığı şeyleri her zaman ondan önce ben tadarım) koskoca bir top dondurmayı kendi tabağıma alma telaşı sonucu tatlının şerbetiyle hafif erimiş dondurma karışımının damağımda yarattığı muhteşem lezzeti ballandıra ballandıra çevremdekilere anlatmama dayanıyor. Ondan sonraki her gidişimizde fix tatlımız oldu dondurmalı incir tatlısı. Istanbul'da yaşayan ve askeri gazinolara girme hakkı olanlar DG'ye (fener restoranın içinde bulunduğu askeri gazino) mutlaka uğrasınlar. Gerçi bizim gitme hakkımız artık ortadan kalktı, ama fener restoranın menüsündeki italya ve ispanyadaki restoranlara taş çıkaran deniz mahsullerini denemenizi tavsiye ediyorum. Belki arşivimden fotoğraflarını bulabilirsem onlardan da bahsederim. Yandaki resimde nişanlımı iştahla, ki kendisi karşısındaki tok bir insanı bile acıktırabilecek kadar iştahla yemek yer, dondurmalı incir tatlsını yemeye teşebbüs ederken görüntüledim.
Bu tatlıyı bilenler bilmeyenlere, özellikle de bana anlatsın.

Merakla bekliyorum...

bodrum bodrum...

Öyle hemen tatil moduna girmeyelim lütfen. Gayet ticari bir altyapısı olan ve mart ayinda gerçekleşen bir geziydi bodrum gezim. Herne kadar çalıştığım şirketin yıllık toplantısı için demirbaş sunucu olarak genel müdür tarafından bilimum ısrarlar sonucu istemeyerek gittiysem de sonrasında çektiğimiz fotoğraflarla iyiki gitmişim dedim, hatta dedik. Mart ayında bodrumu tavsiye ediyorum. Sakin, sessiz, turistlerle değil sadece Bodrum'un doğal güzelliğiyle başbaşa kalmak isteyenlere tavsiye ederim. Yemek resmi yok ama bol bol manzara resmi var. Bodrumu hiç görmemiş olanlara ithaf edilir... (bir de bodrumda evlenmis olanlara...)








22 Ağustos 2005

İlk Sözcükler...

Dün kendime ait olacak ilk mutfağımla tanıştım. Mutfak deyince aklıma 26 yıldır anneyle paylaşılan, pişirmek istediklerini bir türlü yapma yetkin olmadığı kısıtlı bir mekan gelirdi . (allahtan son zamanlarda annem yemek konusunda pratik yapmam gerektiğini anlayıp daha müsamalı bir tavır sergilemeye başladı:))

Evi kiraladık sadece satın almadık ama bu bile beni heyecanlandırmaya yetti. Bunca yıldır pişireceğim güzel yemekler için özenle aldığım mutfak eşyalarını, tencereleri, saklama kaplarını rahatlıkla yerleştirebileceğim ve kullanabileceğim bir mutfağım oldu sonunda. Gerçi, mutfağımı kullanmaya kasım ayında başlıyacağım ama olsun ben şimdiden neyi nereye koyacağımı tasarladım bile. bu hafta içinde eve tekrar gidip mutlaka fotoğraflarını çekeceğim.

Mutfağımda yapacağım güzel yemekleri sizlerle paylaşmama epey zaman var anlayacağınız. Ancak, ben arada annemin ve nişanlımın annesinin mutfaklarında izin verdikleri ölçüde birşeyler yapmaya ve sizlere aktarmaya çalışacağım. Mutfak kedisiyken, mutfak perisine dönüşme sürecini umarım kolay atlatırım :)

Bu arada yarın sizlere yıllarca üniversitedeki arkadaşlarıma yaptığım ve hepsinin bayıldığı bir ıslak kek tarifi vereceğim.